Sayfayı ziyaret eden kişi sayısı
935Yaşadığımız bu dünya sürekli olarak sorunlarının ağırlığıyla, gerçekleşmemiş umut ve arzuların acısıyla, kırgınlıklarla, şüphelerle ve korkularla bizi baskı altına alıyor. Bu da kendimizi her zaman hayatta kalma dediğimiz o aynı senaryoya göre gelişen ve adına hayat denen dramatik çizgi romana katılmaya hazır bulduğumuz anlamına geliyor. Fakat acele edip kıskanmayın, umutsuzluğa kapılmayın veya şikayetetmeyin. Bu sahnede kimsenin bir avantajı yoktur, çünkü hiç kimse gerçekten yaşamıyor, sadece daha fazla veya daha az başarılı bir şekilde hayatta kalıyor. Başkan da evsiz de oligarkda sıradan işçi de hayatta kalıyor, sadece her biri kendi zihinsel koordinat sisteminde bir rol oynuyor. İnsan sayısı kadar koordinat sistemi vardır. Bazen koordinatları örtüşen insanlar bulunsa da çoğunlukla paralel veya uyumsuz ve dolayısıyla agresif ve çatışmacı koordinatlarla karşılaşılır. Fakat her bir koordinat sisteminin mutlu sahibi, kendi fikirlerinin üstünlüğünü savunmakta ve başkalarının en azından kısmen onları kabul etmesini istemekte ısrarcı olabilir. Bu durumda, konuşmacının durumu neredeyse dokunulmazdır ve kaybetmesi imkansızdır. Gerçekten de sizin argümanlarınızı dinlemeye ve anlamaya çalışmaya niyetim yoksa, kendi değer ve görüş sistemime ne karşılık verebilirsiniz ki? Bu, benim monoloğumun bir parçası değil!
Bu şekilde veya buna benzer bir şekilde davranıyoruz, ya da daha doğrusu davranmıyoruz, sadece kendi değer ve görüş sistemimiz hakkında hem yüksek sesle hem de içimizden konuşuyoruz, başkalarının monologlarını ise zayıf bir şekilde fark ediyoruz. Yıllar geçtikçe haklı olduğumuza ve görüşlerimizin mükemmelliğine öyle bir ikna oluyoruz ki, artık başka hiçbir düşünce veya fikir, inanç zırhımızı delerek bize anlamlı bir etki yapamaz hale geliyor. Artık kendi dünyamızı yaratma sürecinin büyük ölçüde tamamlandığını iddia edebiliriz; ancak bu dünya, gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan ve tamamen defalarca tekrarlanan hafızaya kazınan fikir, görüş ve tanımlardan oluşan bir settir ve her şey tanıdık, anlaşılır ve en önemlisi güvenlidir. Bu istikrarın gri bir dünyasıdır ve içinde yaşamak iğrenç derecede kasvetli ve sıkıcıdır. Fakat yine de yaşamak mümkündür, özellikle de zaten başka hiçbir şey görünmediği için…
Bazen can sıkıntısından ve melankoliden birdenbire ruhsal gelişimle ilgilenme fikri gelir aklımıza. Ne diyebilirim ki, talep arzı doğurur ve Himalaya Mahatmaları’nın elçilerinin abartılı efsanelerini dinleriz, tantra tekniklerinin cinsel inceliklerini coşkuyla inceleriz veya galaksinin yüce ozanlarının kederli ezgilerine hayran kalırız ve tek dokunuşla mutluluk veren parlak guruların çarpıcı açıklamaları, psikanalistlerin anlamsız ve şakacı metinleri ile buz gibi ürkütücü ev yapımı kara büyücülerin ritüelleri de yoldadır. Dahası bilim de bu konuda oldukça cömert davranmış ve bize Hollywood’un mutlu sonla biten bir peri masalı gibi duygusal bir evrim destanı sunmuştur.
Biz evrimi, nasıl anlarsak anlayalım, herkes için garanti edilmediğini ve sizin, o ve bir grup canlının pekala ortaya çıkabileceğini, kiminin bu evrim için uygun olmadığını gelişigüzel söyleyen soğuk şüphecilerin seslerini dinlemek istemiyoruz. O zaman acil psikiyatri ekibi gelene kadargalaktik ilahileri kendi mutfağınızda favori çaydanlığınızın hafif ıslığı ve sevgili hamamböceklerinizin hışırtısı eşliğinde söylemek zorunda kalacaksınız.
Kendi dünyamızın sadece o an algıladığımız şey olduğunu kabul etmek istemiyoruz. Zihnimizin garip bir kaprisi, bir şeyin olamayacağına, aksi bir şeyin olabileceğinden daha kolay inanmamızı sağlıyor. Bu yüzden, makul, sağduyulu ve pratik olmanın ne demek olduğuna dair kendi görüşlerimize dogmatik bir şekilde bağlı kalıyoruz. Dünyayı bizden farklı bir şekilde algılayan biriyle karşılaştığımızda, genellikle ondan uzaklaşıyor ve onu deli olarak değerlendiriyoruz veya zihinsel olarak yetersiz buluyoruz. Çoğu "hasta"nın, alternatif algı durumlarından korkan toplumun üvey evlatları olduğunu söylemeliyim.
Yerleşik bir dünya görüşüne sahip birine, örneğin, fantezilerin aslında fantezi olmadığını, sadece gerçeklikle ilgili yerleşik görüşlerle çeliştiği için öyle göründüğünü açıklamak çok zordur. Bu insanlara, algının muazzam gücüyle sözde fanteziyi gerçeğe dönüştürebileceğinizi nasıl açıklarsınız? Bu duruma güzel bir örnek, Teun Marez’in “Ejderhaların Bilgi Sisleri”kitabında getirilmiştir; Wright kardeşler ilk kez uçak fikrini düşündüklerinde, birçoklarına hayalperest gibi göründüler. Armstrong, Ay’da ilk adımlarını atana kadar, uzay seyahatleri bilim kurgunun alanında kalmıştı. Fakat günümüzde uçaklar ve uzay gemileri, arabalar kadar tanıdık hale geldi. Bu anlamda, Wright kardeşler ağır bir hava aracı yapabileceklerine inanmasalardı, bunu başaramazlardı. Aynı şekilde, bilim insanları da uzayda hareket eden bir aracın mümkün olmadığına inanmaya devam etselerdi, uzay seyahatleri hala bir fantezi olacaktı. Bu yüzden, “hayal ettim -inşa ettim” prensibi, kosmoenergetika savaşçıların eğitiminde başlar, ancak kendi ilahi yeteneklerine olan sarsılmaz inancın eksikliği nedeniyle gerçekleştirilmesi son derece zordur.
Bu yetenekler gerçekten büyük ve belirli “seçilmişlerin” mülkiyeti ve ayrıcalığı değildir. Onlar her insanın doğasında bulunan özelliklerdir ve öğretmenin görevi, öğrenciyi evrenin enerjetik titreşimlerinin büyük bir kısmını algılama yeteneğine sahip olduğuna ikna etmektir. Algıyı genişletmenin önündeki ilk engel, kişinin kendi yeteneklerine olan inancının eksikliğidir. Geleneğimizde bu engel, öğrencinin evrenin yeni, daha önce bilinmeyen enerji alanlarına uyumlanmasıyla aşılır. Öğrencinin bu yeni titreşimleri anlaması önemlidir; bu titreşimler ona olağanüstü yetenekler kazandırır. Bu yeteneklerin pratikte uygulanması, örneğin şifa yeteneği, gelecekteki kosmoenergetika savaşçısının inancını güçlendirmeye başlar.
Günümüzde, evrenin enerji alanlarına uyum teknikleri çeşitli küresel nedenlerle neredeyse herkes için erişilebilir hale geldiğinde, sizi eğiten kişinin niyetlerini anlamak ve kavramak özellikle önemlidir. Bu bağlamda açıkça belirtmeliyim ki, şu anda Dünya’da yaşayan hiç kimse, insanları enerjetik olarak kodlama konusunda kozmik bir hakka sahip değildir; bu eylemler ne kadar iyi niyetli açıklamalar ve yarı-bilimsel terimlerle açıklansa da. Kosmoenergetika savaşçısı olarak, evrenin enerji alanlarına uyum tekniğini mümkün olan en fazla sayıda insana öğretmenin ağır yükünü taşımaktayım, bazı insanların ise bu ve diğer yöntemleri büyüyle kontrol ve manipülasyon için kullanmaya çalıştığını görmek üzücü.
Daha da üzücü olan ise, enerjetik kodlamaya gönüllü olarak katılmak isteyenlerin bulunmasıdır. Bu, Tanrı’nıncezalandırmak istediği kişileri akıldan mahrum ettiği iddiasını içtenlikle kabul ettiriyor. “Yöntemin erişilebilir basitliği”, bilimsel görünen cicili bicili ve gerçekleşmesi imkansızvaatler ile kandırılan bu insanlar, iradelerini ve kaderlerini mürşitlerin ellerine bırakıyor. Bu mürşitlerin gerçek niyetleri Kutsal Yazı ve peygamberlerin kehanetleri tarafından çoktan öngörülmüştür. Onlar, tüm majikal uygulamaların özünün insan bilincini bireysel olarak manipüle etme arzusu olduğunu bilmiyor veya anlamak istemiyorlar. Bu mürşitlerin nasıl göründüğü ve halka neyi beyan ettikleri hiç önemli değildir. Amaçları her zaman aynı: insanların kaderlerini yönetmek, onları kendi kararlarını vermekten mahrum bırakmak. Bu tür uygulamalarda psikolojik etkinin temeli, korkunun düşüktitreşimlerini sürekli korkutma ve tehdit yoluyla kullanmaktır.
Modern paganların önemli bir kısmının Satanist eğilimli tarikatlara ait olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Buna “Şeytan Kilisesi”, “Yeşil Tarikat”, “Asmadeus Topluluğu” ve diğerleri dahildir. Amerika ve Avrupa’da resmi olarak büyücülüğün hayır amaçlı kullanımıyla ilgilenen “DruidlerTopluluğu” onlarca yıldır gelişiyor. P.A. Gross’un (2000) bilgilerine göre, 1960’ların başında Minnesota eyaletindeki gençler, okullarda zorunlu dini hizmetlere katılmayı protesto etmek için “Kuzey Amerika Reform Druidleri” adlı bir örgüt kurdular. Daha sonra bu çıkışın katılımcılarından bazıları Druizm fikrini oldukça ciddiye almaya başladı ve zamanla örgütlerini “Kelt Ayini” adında, zorunlu spiritizm unsurları olan neo-pagan bir dine dönüştürdüler.
Mircea Eliade’nin (1994) verilerine göre, antik çağlarda, MÖ 5. Yüzyıl civarında, Druidler üç ana tanrılarına insan kurban ederlerdi, büyü tekniklerini aktif olarak uygular ve hayvanlarlahalka açık bir şekilde cinsel ilişkilere girerlerdi. Modern Druizm akımları, bazı Batı ülkelerinde gizli kolejler ve “Uluslararası Druidler Topluluğu” kurarak, yaklaşık 5 milyon müridi olan ve modern sınıflandırmaya göre satanizmin merkezlerinden biri olarak kabul edilen birlikler oluşturmuşlardır (Gross, 2000).
Böyle bir arka plana sahip bir egregorun titreşimlerinin, algının genişletilmesi ve daha yüksek varoluş seviyelerine ulaşılması amacı olan geleneğimizdeki kosmoenergetiklertarafından hiçbir şekilde kullanılamayacağı oldukça açıktır ve ek kanıta ihtiyaç duymaz. Bu titreşimlerin, nazikçe söylemek gerekirse, insanın evrimsel arayışlarından oldukça uzak olduğuna da eminim.
Sözlerime şüpheyle yaklaşanlara, dünyanın en yaygın Vahiy Dini olan Yeni Ahit’in ilk kaynağına başvurmalarını tavsiye ederim. Yeni Ahit metinlerinin her cümlesi ve kelimesi, gizli anlamlar ve muazzam duygusal içerikle doludur. Şahsen, her insanın Yeni Ahit’e olan yaklaşımıyla, -onu nasıl okuduğu, ne anladığı, ondan ne gibi sonuçlar çıkardığıyla- kendi özünü ortaya çıkardığına inanıyorum. Yeni Ahit, tüm insanlığı test eder ve ona karşı her bireyin gelişim seviyesi ve içsel durumu belirgin hale gelir. Hristiyan öğretisinin tüm derinliğini yavaş yavaş anlamak mümkündür ve bu yüzden insan doğasına özgü zayıflık ve eksikliklere şaşırmamak gerekir. Fakat Yeni Ahit, insanların eylemlerini belirli bir dizi yasaya uygunlukaçısından yargılamaz veya test etmez. Sadece bu eylemlerin olası sonuçlarını anlamaya yardımcı olur ve böylece kişiyi bilinçli bir karar vermeye yönlendirir, bu karar Hristiyan ideallerine ve Tanrı’nın Sözü ile en tutarlı olandır. Bu, yardım, destek ve yol gösterme niteliğindedir, fakat asıl farkındalık ve karar verme her bir kişiye bırakılmıştır. Tanrı’nın Sözünün, İncillerde anlatıldığı haliyle, hayattaki tüm durumlar için geçerli olan davranış kurallarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Yalnızcaİsa Mesih’in örnek teşkil etmesi gereken davranışlarını açıklar.
Sonuç olarak, okuyucuya hatırlatmak isterim ki, her birimiz mükemmel bir yaratılışız ve iradeniz, yaşamınız ve kaderiniz üzerinde yalnızca sizi yaratanın hakkı vardır ve başka hiç kimsenin yoktur! Yaratıcınıza layık olun.
Akademisyen V.A. Petrov
Derleyen & Çeviren
Cemre ÖZKAN
Mehmet Levent ÜNAL
21/07/2024
UYARI: İşbu blog içerisinde yer alan bilgi ve uygulama teknikleri tedavi amacı taşımamaktadır. Söz konusu bilgiler bu tekniği öğrenmek için eğitime katılan katılımcıyı bilgilendirmek amaçlı olup sağlık hizmeti niteliğinde değildir.Verilen bilgiler hiçbir şekilde tanı ve tedavi amaçlı kullanılmamalıdır. Tanı ve tedavi mutlaka doktor tarafından yapılması gereken ciddi bir işlemdir.
Her türlü hastalık ve benzeri tedavi gerektiren sorunlarınız için dokturunuza danışınız.