Sayfayı ziyaret eden kişi sayısı
998
Kozmik Enerji’nin kaynağı nerede? Bu frekanslar (kanallar) nereden geldi ve bu nasıl çalışıyor?
Muhtemelen onun kökeni hakkında birçok ilginç teori duymuşsunuzdur; Uzaylılardan ve Yüksek Güçlerden, gizli istihbarat servislerinin geliştirdiği sistemlere kadar... Haydi, bunu anlamaya çalışalım.
Ben de içinde tam anlamadığım kelimeler geçen birçok farklı açıklama duydum ve detayları sormak biraz anlamsız gelmeye başladı. Çünkü teorinin temel aldığı şeyler, örneğin “torsiyon alanları”, zaten benim anlayamadığım kavramlardı. Ancak, yüksek lisansımı bitirdiğimde BİR İNSAN ile tanıştım. Sonrasında benim öğretmenim olan bu kişi, bana frekansların kökenini ve tüm bu sistemin nasıl çalıştığını, fazladan hiçbir kelime kullanmadan, basit ve anlaşılır bir şekilde açıkladı.
Gerçek şu ki, nesnelerin ve tüm canlıların çevresinde enerjiyi (ışığı) görebilme yeteneği, çok ama çok eski zamanlardan beri bazı yaratıcı insanlarda ortaya çıkıyordu. Günümüzde de kendiyle uyum ve denge içinde yaşayan ya da güçlü bir psikolojik patlama yaşayan bazı nadir bireylerde bu yetenek açığa çıkabiliyor. Zamanla, bu bir fenomen hâline geldi ve kişinin bilinçli niyetiyle çağrılabilir hâle geldi.
Enerjiyi ilk görmeye başlayan insanlar “Şamanlar” olarak adlandırıldı. Onlar, kendi ruhlarıyla bağlantısı olan, bilgi sahibi bireylerdi! Hastalık ve iyileşme süreçlerinde insanın enerji alanındaki değişimleri gözlemleyerek, iyileşme öncesinde enerji alanının nasıl “ışık saçtığını” fark ettiler ve bu süreci tekrar edebildiler. Böylece, örneğin siğilleri iyileştirme yöntemi gibi ilk bilgiler ortaya çıktı.
Sonrasında, bir şamanın hayatı sona ermeye yaklaştığında, bilgiyi nasıl aktaracağı sorunu ortaya çıktı. Çünkü kimse onun gördüğünü göremiyor ve bu süreçleri anlayamıyordu. O yüzden şaman, iyileştirme frekansını öğrencisinin (oğlu, torunu veya başka bir kişi) enerji alanına “kaydetti” ve onu belirli bir aktivasyon kelimesine bağladı. Örneğin, “çimenler yeşer, siğil yok ol” gibi bir kelime dizisi oluşturdu. Böylece ilk “büyü” ortaya çıktı. Şaman, frekansı etkinleştirme yöntemini açıklayınca da ilk “ritüel” doğmuş oldu.
Böylece, süreci göremeyen ve anlamayan biri bile belirli bir titreşimi yönetmeye ve diğer insanları iyileştirmeye başladı. Ancak bu kişi, taşıdığı bilginin içeriğini bilmeden yalnızca bir ‘flash bellek’ gibi aktarıcı konumundaydı.
Daha sonra, o kişi de hayatını kaybedince, aynı ritüel ve öğretmeninin talimatları aracılığıyla bu frekansları bir sonraki nesle aktardı. Fakat bazen kişi ölmeden önce bilgiyi aktaramadı ve böylece frekans kayboldu. Bazen de bilgi bir tür genetik aktarım yoluyla ailesinde kaldı, ancak sonraki nesiller bu bilgiyi bilmeden taşımaya devam etti. Ta ki bir gün, ailenin içinde yaratıcı ve açık fikirli biri doğup bu frekansları fark edene kadar...
Gerçekten “gören” bir usta, ritüel kısmına ihtiyaç duymazdı; her şeyi sadece niyeti, iradesi ve bilinciyle yapardı. Bu şekilde, dünya çapında farklı kabilelerde bilgi birikmeye başladı ve binlerce yıl boyunca gizli öğretilere veya aile bilgisine dönüştü. Ancak, birçok ‘flash bellek’ birey, bu ritüellere gereksiz eklemeler yaptı veya onları bencilce kullandı.
Bunun yanı sıra, bazıları bilgiyi kötü amaçlarla kullanmayı da keşfetti. Örneğin, “bir insanı kısa sürede öldürmenin yolları” gibi öğretiler ortaya çıktı. Bugün bu tür uygulamalar “kara büyü” olarak adlandırılmaktadır.
Elbette, tüm bunlar farklı bilgi dallarının gelişmesine neden oldu. Kimi bir hastalığı iyileştirmeyi iyi biliyordu, kimi başka bir hastalığı, kimi insanları birbirine bağlamayı (büyüyle aşık etmeyi), kimi ise öldürmeyi. Kimi ise başarı, şans ve güç kazandıran yöntemler oluşturdu.
Sonuç olarak, belirli bir amaç için kullanılan çok sayıda “büyü” ve “ritüel” ortaya çıktı ve bunların her biri belirli bir sonucu almak için düzenlenmişti. Bu şekilde, bu bilgi Vladimir Aleksandroviç Petrov’a ulaştı.
Tıpkı bir zamanlar Mendeleyev’in kimyaya düzen getirdiği ve artık Mendeleyev’in periyodik sistemini bilmeyen bir kimyagerin düşünülemeyeceği gibi, Petrov da kendisine o dönemde ulaşabilen bilgileri topladı, analiz etti ve bütüncül bir bilgi sistemi oluşturdu. Bu sisteme “Kosmoenergetika” adını verdi. Bu sistem, geliştirilmiş “büyülerden” oluşur ve onları uygulayan herhangi bir insan, titreşen, ışık saçan enerji liflerini kendi gözleriyle algılamaya başlayabilir.
O, insanlığın henüz farkında olmadığı bir şeyi gerçekleştirdi. Bu sistem, toplum tarafından kabul edilip onaylanmadan önce oldukça uzun bir zaman geçecek. Herkes bu yöntemi pratiğe dökerek ve deneyimleyerek kendi üzerinde etkilerini gözlemleyebilir. Herhangi bir ateist bile, eğer düzenli olarak çalışır ve hocasının önerdiği egzersizleri yaparsa, enerji akışlarının ve alanlarının varlığından emin olabilir. Ancak bu sistemin asıl odak noktası şifacılık ya da büyücülük değildir;nitekim bunlar sistemin içinde yer almasına rağmen, esas amaç bu değildir.
Gerçek amaç, her bireyin, kendisinin dünya ile olan enerji etkileşimini anlaması ve evrenin kozmik yasalarını kendi gözlemiyle kavramasıdır. Titreşen ışığı gözlemleme süreci, insanın evrenin işleyişi hakkında içsel bir anlayış geliştirmesine olanak tanır. Elbette, bu başlı başına farklı bir hikâye. Fakat bana göre, daha anlaşılır ve gerçeğe daha yakın bir anlatım.
Kozmik Enerji operatörleri ne aydınlanmış ne de “doğuştan yetenekli” insanlardır. Onlar, çok tehlikeli bir yolda ilerleyen sıradan insanlardır; adeta birer öncüdür. Çünkü bu sistem yaklaşık 43 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu güç, kişideki tüm nitelikleri (hem iyi hem de kötü) anında büyütmeye başlar veçok az insan gerçekten kendine bakmaya, kendi içindeki gizli (gölge) yönlerini dürüstçe kabul etmeye hazırdır. Bu korkutucudur! Ama bir insan cesaretli, akıllı ve en önemlisi kendine karşı dürüst olursa, kendi varoluşunun seviyelerini adım adım açığa çıkarmaya başlar. Aksi takdirde, bu Güç onu evrenin yasalarıyla çarpıştırıp paramparça edebilir.
Ben, bu yolda yürümeye cesaret eden herkesi selamlıyorum.Kendi gözlerinin içine bakmaya ve kendisiyle dürüst bir şekilde çalışmaya hazır olan herkesi... Şimdi, ilk “görenler”in hikâyesine geri dönelim. İnsan, tüm nesnelerin, özellikle canlı varlıkların etrafındaki ışımayı fark etmeye nasıl başladı?
Bu ışık, alev gibi hareket eden ve renk açısından daha yoğun olan bir enerji biçimiydi. Bir insan bunu ne kadar çok gözlemlerse, o kadar ani bir aydınlanma yaşayabilir ve bunun ne olduğunu çok net bir şekilde anlayabilir. Bu bilginin kaynağı bilinmez, ama açıktır. Kişi sadece bilir ve bu duygu, ciddi şekilde Kozmik Enerji’yle ilgilenen herkesin defalarca yaşadığı bir şeydir.
İçinden bir ses der ki: “Biliyorum! Kesinlikle biliyorum! Ama nereden biliyorum? Bilmiyorum… Ama BİLİYORUM!” Şimdi daha net anlıyoruz ki: Işık, enerji ve bilgi aslında aynı şeydir. Daha doğrusu, Andrey’in bana söylediği gibi, ışık, bilginin şekillendirdiği bir temel maddedir ve enerji, bilgi olmadan var olamaz. Evrenin merkezinden bize bilgi geldiğini söyleyemem, çünkü kendi deneyimlerime göre henüz bu seviyeye ulaşmadım. Fakat kesin olarak söyleyebilirim ki, herhangi bir nesnenin etrafındaki ışık (aura), o nesne hakkında bilgi içerir. Bu bilgi, sadece nesnenin kendisiyle ilgili değil, aynı zamanda onun genel bilgi alanıyla ve diğer nesnelerle olan bağlantılarını da içerir ve bu bilgi oldukça kapsamlıdır;kişinin sezgisel görüş yeteneğinin gelişmişlik seviyesine bağlıdır.
Bir insanın enerji alanında (aurasında) onun tüm yaşam hikayesi kayıtlıdır, tıpkı bir manyetik şerit veya film gibi. Aynı şekilde, Dünya’nın enerji alanında da tüm insanlığın kolektif tarihi kayıtlıdır. Bu seviyeye genişleyebilmek ve insanlığın enerji alanından bireylerin bilinç durumlarını okuyabilmek daha gerçekçi bir hedeftir ve bu ilk kozmik frekansların doğuşuna katkıda bulunmuş olabilir.
Fakat, bilinmeyen bir meyvenin tadına bakmak istiyorsanız, onu yemek zorundasınız! Ama şu var ki bu tür deneyler çok tehlikelidir; yanlış bir meyve yiyebilirsiniz! Dışarıdan güzel görünen bir şey, aslında ölümcül olabilir. Sonuç olarak, birçok kişi insanlığa yeni bilgiler kazandırmak uğruna hayatlarını feda etti.
Bana göre bilgi, bir delikli kart veya hologram mantığına sahiptir. Elinizde bu karttan ne kadar küçük bir parça olursa olsun, bütünün tamamını görebilirsiniz; ancak daha düşük bir çözünürlükle. Eğer kartın tamamına sahipseniz, tam, net ve üç boyutlu bir görüntü elde edersiniz! Bu yüzden önemli olan, bilginin nereden geldiği değil, bizim bu evrensel bilgi arşivine erişim sağlayıp sağlayamayacağımızdır. Bu, ruhumuza ait bir veri tabanıdır ve biz buradan, öğrendiğimiz frekansları bir alfabe gibi kullanarak bilgiyi doğru şekilde yorumlayabiliriz.Aslında her birimizin içinde bu bilgiye doğrudan erişim vardır.Ancak insanların %90’ı bilinçli olarak bu bağlantıyı reddeder.
Elbette, her birimiz günde 2 saat oturup meditasyon yapabiliriz. Bunun sonucunda bir ay, iki ay, üç ay sonra bir enerji akışı hissedebiliriz, hatta kafamızda ani ışık patlamaları yaşayabiliriz. Ancak bu akışın kalitesi ve istikrarı büyük bir sorun olacaktır. Çünkü iç diyalog tam anlamıyla durmaz ve düşünceler enerji akışını yönlendirerek dengesiz hale getirir.Ayrıca, kişinin duygusal durumu da enerji akışını kaydırır vebu süreci etkileyen daha birçok faktör bulunmaktadır.
Bu durumda, biz devasa bir enerji-bilgi okyanusunda yapraktan farksız oluruz. Rüzgârın estiği yere savruluruz ve bu durumda bir çapa olmadan yol almak mümkün değildir!Elbette, özel enerji merkezlerinde meditasyon yaparak ani bir sezgisel açılım yaşamak mümkündür. Ancak bunun sonrası ne olacak? Daha yüksek frekanslara açılırsanız, daha düşük frekanslardaki enerjileri artık algılayamazsınız ve bu gelişiminizin önünde bir engel oluşturur.
Sonuç olarak, Kozmik Enerji, şu an dünyadaki en iyi enerji-bilgi sistemidir. Bu sistem, her insanın kendi ruhsal özünü bağımsız olarak keşfetmesine olanak tanır. Frekansları çalıştıkça; enerji yapınız iyileşir ve yeniden düzenlenir, bilinçaltından gelen sinyaller belirli frekanslara göre yorumlanabilir, enerji görüş yeteneğiniz açılmaya başlar! Tüm bunlar, insanın ruhsal gelişimini dengeli bir şekilde ilerletmesine yardımcı olur. Bu sayede, kişi kendi içsel yapısını iyileştirmeye ve genişletmeye devam edebilir. Çünkü bilinç genişlemesinde bir son yoktur. Her son, yeni bir başlangıçtır.
Derleyen & Çeviren
Cemre ÖZKAN
Mehmet Levent ÜNAL
03/02/2025
UYARI: İşbu blog içerisinde yer alan bilgi ve uygulama teknikleri tedavi amacı taşımamaktadır. Söz konusu bilgiler bu tekniği öğrenmek için eğitime katılan katılımcıyı bilgilendirmek amaçlı olup sağlık hizmeti niteliğinde değildir.Verilen bilgiler hiçbir şekilde tanı ve tedavi amaçlı kullanılmamalıdır. Tanı ve tedavi mutlaka doktor tarafından yapılması gereken ciddi bir işlemdir.
Her türlü hastalık ve benzeri tedavi gerektiren sorunlarınız için dokturunuza danışınız.