Sayfayı ziyaret eden kişi sayısı
184
İnsan, kendini her yönden tanır... Vücudunu tanımış ve iradesine boyun eğdirmiştir ve bu sayede diğer insanları tanımış ve iradesini diğer insanların iradesiyle uyumlu hale getirerek öğrenmiştir. Davranışlarını ve bir dereceye kadar duygularını kontrol etmeyi, duygularını dizginlemeyi öğrenmiştir, böylece arzularını gerçekleştirebilir. Davranışlarını hedeflerine tabi kılmıştır. Ruh yolunda, düşüncesini kendine tabi kılmalı ve onu yöneterek, düşüncesini maddeye dönüştürmelidir. Yani arzunun gerçekleşme sürecini, hedefin düşünce gücüyle sonuca dönüştüğü anlık bir süreç haline getirmek. Niyeti kendine tabi kılan bir kişi, iradesine ve bilincin en hızlı yapısı olan düşünceye de hükmetme yeteneğine sahip olur. Bu, Ruh Yolunun en önemli görevidir.
Düşünceyi Yönetme Algoritması:
1. Olumsuz düşünmeden tamamen vazgeç: "iyi" ya da "kötü" değil, sadece "bu var."
2. Zihnini eğit: düşünceleri basit ve net tut.
3. Uygunsuz olduğunda içsel monologu durdur.
4. Eylemleri ve duyguları yönetmeyi öğrendiğimiz gibi, düşünceyi de ancak amacı gerçekleştirme sürecinde yönlendirdiğimizde yönetebiliriz.
5. Düşünce için de tıpkı eylemler ve duygular gibi uygunluk, yerindelik ve zamanlama sınırları vardır.
6. Zihni, ne zaman, nerede ve ne kadar konuşması gerektiğini analiz etmeyi öğrenmeye alıştır.
7. Düşüncenin yalan söylememesini öğret (durumu analiz ederken çarpıtmamak).
8. Kendine, duygularını, sözlerini ve eylemlerini dengelemeyi öğret.
9. Sadece ihtiyacın olanı kullan. Böylece şeylere dair yeni bir farkındalık kazanılır ve değerleri değişir.
10. Her seviyenin kendi ayarları ve dolayısıyla değerleri vardır.
Eğer herkes niyetin sırrını bilirse, "senin" ve "benim" kavramları arasındaki fark silinir, çünkü kişi tam olarak ihtiyacı olan her şeyi zahmetsizce elde eder.
Eğer bilinç Ruh Yolunda gelişmeye devam edecek kadar olgunlaşmışsa, o zaman çevresinde kendi düşüncelerini okuyan ve diğer herkesin düşüncelerini okuyabilen kişilerle birlikte bir dünyaya girer ve yalan ve korku ortadan kalkar. Eğer bir kişi istediği her şeyi herhangi bir anda elde edebiliyorsa, o zaman cehalet, açgözlülük ve kötülük hayatından çıkar. Eğer herkes ihtiyacı olan her şeyi ihtiyacı kadar (ne eksik ne fazla) elde ettiği bir dünyada yaşarsa, o zaman maddi ihtiyaçlar değer olmaktan çıkar ve geriye ruhsal ve manevi ihtiyaçlar kalır. Kendini geliştirmek her zaman maddi olanlardan daha fazla enerji harcamayı gerektirecektir. Para ve güç hayattan kaybolacak ve insanlar bunun ne olduğunu unutacak. Geriye sadece sevgi kalacak.
Böylesine makul, sağduyu dolu bir dünyada yaşamak ne kadar güzel olurdu. Bu dünya, insanın kendini mükemmelleştirmesiyle başlar. Cehalet ve eksikliğin olmadığı bir dünyada, ne kötülük ne de açgözlülük olur, dolayısıyla savaşlar da olmaz. İnsanların her şeye gücü yetmesine giden yolu, bilincin Kozmik Varlık tonuna yani tam farkındalığa kadar genişletilmesinden geçer. Bu nedir? Bu, kişinin dünya resminde, kendi ihtiyaçlarının gezegende onunla birlikte yaşayan herkesin ihtiyaçlarıyla ve gezegenin kendisiyle uyumlu hale geldiği bir durumdur. Bu yüzden, verdiğinde, kazanırsın, çünkü bumerang yasasının işlediğini bilirsin. Yani, kendine gerçek anlamda bakmak, yaşadığın ortamın tüm alanına bakmak demektir. Bu yüzden eski bir atasözü der ki: verdiğin şey sana aittir. Çünkü zaten sahip olduğun şeyi vererek, hala ulaşmayı hedeflediğin şeyi elde etme şansı kazanırsın.
Derleyen & Çeviren
Cemre ÖZKAN
Mehmet Levent ÜNAL
27/8/2024
UYARI: İşbu blog içerisinde yer alan bilgi ve uygulama teknikleri tedavi amacı taşımamaktadır. Söz konusu bilgiler bu tekniği öğrenmek için eğitime katılan katılımcıyı bilgilendirmek amaçlı olup sağlık hizmeti niteliğinde değildir.Verilen bilgiler hiçbir şekilde tanı ve tedavi amaçlı kullanılmamalıdır. Tanı ve tedavi mutlaka doktor tarafından yapılması gereken ciddi bir işlemdir.
Her türlü hastalık ve benzeri tedavi gerektiren sorunlarınız için dokturunuza danışınız.